Filmin bir sahnesinde de söylendiği gibi, Freud 83 yaşında ölmeden önce bile, hala aklında tek bir soru vardı, “kadınlar ne ister”. Bu filmi izlerken bu sorunun cevabını yakalıyorsunuz.
Mel Gibson; çalıştığı reklam ajansında erkeklere yönelik reklam kampanyaları ile başarıyı yakalamaya uğraşırken, terfi almayı beklediği pozisyona bir kadının şirket dışından transfer edilmesi onu ister istemez bir rekabetin içine çeker. Çalıştığı firma radikal sayılabilecek bir karar ile kadınlara hitap eden ürünlerin reklam kampanyalarına yönelmeyi amaçlamaktadır. Kadınların ne istediğine dair hiç bir fikri olmayan Nick Marshall’ın başına gelen bir kaza olayların akışını değiştirecektir. Nick Marshall artık kadınların sadece seslerini değil, düşüncelerini de duyabilmektedir.
Sadece bir film değil, birkaç sezonluk komedi dizisi bile çıkarılabilecek malzemeye sahip bir hikaye olunca iyi bir iş çıkarmak çok zor olmasa gerek. Tabi bu durum iki saatlik bir komedi filmii izlerken, “şöyle bir espri de olabilirdi”, “böyle bir muhabbet de geçebilirdi” diye düşünülmesine yol açabilir.
Bu film hakkında konuşulması gereken dikkat çeken bir detay da, kesinlikle filmin müzikleri. Filmin ruhu ile uyumlu jazz parçalar seçilmiş. Bu durum izleyicinin ruh halinin filme göre şekillenmesini sağlıyor.
Sonuç olarak, Mel Gibson ve Helen Hunt’ın oynadığı; eğlenceli, güzel vakit geçirmeye yardımcı olabilecek bir film.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder